Kadim alimlerimiz, İslami ilimler alanında ve çeşitli ilim dallarında oldukça verimli ve önemli eserler kaleme almıştır. Her biri bir öncekinden almış olduğu ilim mirasını biraz daha geliştirerek bir sonraki kuşağa aktarmıştır.
Dikkat edilirse ulemanın eser telifinde kendine has bir üsluba sahip olduğu görülür. Bu nedenledir ki muhakkik alimlerin telif ettiği eserler her zaman kendini gösterecek bir kimliğe sahip olmuştur. Özellikle dili yalın, anlaşılır ve öğretici olan eserler her zaman gerek ilim erbabı gerekse ilim talipleri için başucu nitelikte olmuştur.
Söz gelimi İmam Gazzâlî’nin (ö. 505/1111) İhyâʾu ʿulûmi’d-dîn’i ve Nevevî’nin (ö. 676/1277) Riyâzu’z-sâlihîn’i özellikle halkın anlayacağı dilde hazırlanmış olmasının etkisiyle aynı muhtevaya sahip diğer eserlerden daha fazla şöhret bulmuştur. İbn Hişâm el-Ensârî’nin (ö. 761/1360) Şerhu Katri’n-nedâ’sı da nahiv meselelerini anlamaya çalışan başlangıç seviyesinde sayılabilecek ilim taliplerinin seviyeleri dikkate alınarak aşamalı ve öğretici bir biçimde hazırlanmıştır. Soyut nahiv meselelerini bu kadar anlaşılır ve düzenli bir biçimde yansıtmış olması oldukça ilgi çekicidir.
Muğni’l-lebîb ve muhtasarı olan Kavâʿidu’l-iʿrâb’da nahiv ilminin tahsilinde en çok karşılaşılan zorluklardan biri olan edatların anlamlarını açıklaması, çokça karşılaşılan ve az kullanılan edatlar hakkında yeterli izahlarda bulunarak alandaki büyük bir eksikliği oldukça sade ve açık bir üslup kullanmak suretiyle kapatmış olması İbn Hişâm’ın önemli bir başarısıdır.
Kendisinden önceki ilmi müktesebatı anlam odaklı harmanlayan İbn Hişâm üzerinde durduğu bir meselede önemli olan lafızların değil de meselenin özünü teşkil eden temel hususların olduğunu okuyucuya fark ettirmektedir.
Eserlerinde adeta Gazzâlî’nin “manaları lafızlarda arayan kimse boşuna uğraşır, böyle biri batı yönünü bulmaya çalışıp da ona sırtını dönen kişi gibidir” sözünü somut bir biçimde işlemiştir. Anlaşılır bir kullanmış olan İbn Hişâm’ın eserlerinin dili kolay diyerek onlar yerine başka zor metinler üzerinden aynı meseleleri anlamaya çalışmanın zaman israfına neden olduğu aşikardır.
İlimlerde her şey anlatılmış ve yeni ilim taliplerine yapacak bir şey kalmamış şeklindeki düşünce maalesef ki ilimleri donuklaştıracak bir etkendir. Müteahhir dönemde yaşamış olmasına rağmen İbn Hişâm orijinal çalışmalara imza atarak bu anlayışın yanlış olduğunu göstermiştir. Öyle ki İbn Haldûn (ö. 808/1406) nahiv ilminin zayıflayıp umranın azalmasıyla yok olmaya yüz tutmuş olduğunu belirttiği bir süreçte Mısır diyarından İbn Hişâm isimli bir nahiv âliminin telifleriyle bu ilmin yeniden canlandığını ifade etmiştir.
Bu meyanda Yâkût el-Hamevî’nin (ö. 626/1229) naklettiği şu söz üzerinde düşünülmesi gerekmektedir: “İlim hakkında insanların ‘önceki ulema sonrakilere (yapacak) bir şey bırakmadı’ sözünden daha zararlı bir şey yoktur. Bu, ilim talibinin hem şevkini kırar hem de gücünü zayıflatır.”
Afyonkarahisar İli Şuhut İlçe Vaizi Abdullah Taşcan